İstemiyorum. Hele ki istemeyi hiç istemiyorum. Çok korkuyorum.
Karanlık hayatları gizlemek için delicesine yanmaya çalışan pembeye boyanmış ampüller, merhaba. Ağlıyorsunuz pembe camların ardında, görebiliyorum karanlığa karışmış buhunuzu.
Üzülüyorum.
Amaçlamıyorum.
Kasvetli odaya tüm yorgunluğunu çekinmeden salan fahişenin 19. müşterisi olmak istiyor, tüm karanlığı bana kusmasını diliyorum.
Tüm pisliğini, tüm umutsuzluklarını, tüm tükenmişliklerini...
Kaçıyorum.
Boş bir pisuvar. Vücudumdaki demir gibi ağırlaşmış alkolü özensizce salıyorum dışarıya.
Hissizlik. Acıtıyor. Düşündürüyor. Bekliyorum ölümü. Kucaklıyorum fikrini.
Anlamsızca savuruyorum elimi saçlarıma. Kısıyorum alnımdan akan terle savaşlar veren gözlerimi. Düşünüyorum.
On iki sene önce. Ya da bir eksik. Kendimi buluyorum, bununla ilgili bir sorunum yok. Benim sorunum, bulduğum noktayı koruyamamak.
Pisuvar, hala boş. Sarıyla boyanmış sadece. Noktalar görüyorum, sert noktalar. Hangisi benim? Hangisi benimle?
Kendimi kaybetmiyorum ben. Kendimi buluyorum.
Sorun,
bulduğum noktayı koruyamamak.