27 Eylül 2013 Cuma

Girdap

Hayatlar; aynı hayatlar.

Suratlar mesela, suratlar aynı. Çelişkiler aynı. Tükenmişlikler aynı. Tatiller aynı. Hikayeler aynı. Sayılar aynı. Harfler aynı.

Ölümler,

ölümler farklı.

Yaşadığın girdabı düşün. Şekilsiz midenden yayılan uyarı beynine çoktan ulaşmış olmalıydı. Sıkılmadın mı? 

Yeni yüzyılın asil bir kahramanı olabilirsin. 

Hatırlıyor musun o günü? 'Ben farklıyım' dediğin günü hatırlıyor musun?

Egonu ilk hissedişini, gözlerini ilk kez 'küçümseme' gibisinden bir eylem için kullandığını, hatırlıyor musun? Zorla biraz, hatırlayacaksın. 

Boklu geleceğini tenkit etmek için geçmişini hatırlamak zorundasın. Yazıyı okumaya devam ediyorsun, girdabın hızından henüz etkilenmeyen gözlerin şarkımın üzerinde geziniyorlar. Bu sevgiliden ayrıldıktan sonra dinlenecek bir şarkı değil. Mutlu son yok. Hele değersiz kişiliklere verilen bir özgüven şırıngası hiç yok.

Girdap var.

En karanlığından. En yaldızlısından. En çaresizinden.

Aynısın. Farklıların içinde aynısın. O kadar aynısın ki, farklılığın seni aynı yapıyor. 

Sahte bir hayatta debeleniyorsun, düzensiz kulaçlar atıyorsun. Başkalarının planlarında bir piyon olmak için uğraşıyorsun. Şükrediyorsun. Eğer aklın az biraz çalışıyorsa sorgulamıyorsun bile, çünkü sorgulamak sana hiçbir şey kazandırmadı.

Ben yeterince sorguladım senin için. Hepiniz için.

Herkes 'aynı'yı yaşıyor. 

Herkes 'aynı'yı yaşayıp, farklı ölüyor.

İki seçeneğin var. Ya da iki 'atış', böylesi daha seksi.

ÖL-üm, pek tabii.

Ve,

beyaz yeleli atlar. Uzaklara götüren cinsten atlar. Çok uzaklara. 

Girdabın da ötesine...