İçindekileri dinliyor musun? İçin, neresi? İçinin neresi olduğunu kestiremiyorken, dışarını nasıl dinleyeceksin?
Potansiyeli yüksek ruhunun hapishanesi senin 'için' mi? Bırak bilinç akışını falan, damarlarında akan kanı hissedebiliyor musun?
Gözden kaçırdığın çok şey var. Bunu düşünmek çoğu zaman beni kederlendirse de; sen, ben olduğum için seni görebiliyorum. Bunu kabul etmek neden bu kadar güç? Kendini 'bir' görmek ne kadar korkutucu. Hayatın korkularını beslemekle geçiyor ve bununla mutlu(?) oluyorsun.
Yok olmayla ilgili çekingelerim olması bence de ilginç. Seni anlayabiliyorum. Aslında bu korku benim özetim gibi, mizah böyle bir şey değil mi?
Çıplak kalmak bu kadar korkunçken, nasıl özgür olabilirsin? Teninin tüm kokusu havaya dolmak istiyorken senin reklamların buna engel oluyor. Reklamlar da senin gibi, farklı olmak istiyorlar. Farklı bir şekilde farklıyı överek, 'sen'i istiyorlar.
Farklı olana duyduğun bu özlem sence de acı değil mi? Spot ışıklarına o kadar hayransın ki; tüm istediğin hepsini üzerine çekmek. Bunu yapmayı denerken güzel şeyler bile dikebiliyorsun! Doğa senin için çok cömert. Sen saçmalıyorken, 'o' sana yaratıcılık sunuyor.
Ağzından taşmasını ve anlamsızlığı kusmanı isterdim. Kanlı ve yeşil. Hepsini ve her şeyi. Vezneciler ve ortaya saçılan böbrekler. Hala ciddileşemiyor musun? Ciddileşmemeyi seçmiyorsun bile, bu senin alışkanlığın.
Beni ve özetimi siktir et. Tüm tarih kitaplarında yazıyor zaten, ders olarak bile veriyorlar artık.
...sen yine de fazla çekme,
yoksa hep beraber yok oluruz.